Yeni Tiyatro-Elestiri

 

 

 

 

Devasa Bir Müzikal

Şark Dişçisi

Mehmet Konuk


Yeni Tiyatro Dergisi Sayı:38


Bilgisayarımın başında oyun hakkındaki düşüncelerimi yazmaya koyulduğum şu sıralar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarında görevli olan sanatçılarımız bir üzüntü ve tabi ki kızgınlık içindeler. Sadece Şehir Tiyatrolarındaki sanatçı dostlarımız değil kızgınlık içinde olanlar; elbette kurum dışında tiyatro ile hemhal olan birçok insan aynı duyguları hissetmekte. Sebep ise Şehir Tiyatrolarının hali hazırdaki yönetmeliğinin değiştirilip, Genel Sanat Yönetmenliğini ikinci plâna iten, Genel Sanat Yönetmenliği görevine getirilecek kişinin sanatçı olma mecburiyetini kaldıran, Repertuar Kurulunu ortadan kaldırıp yerine Edebî Kurul dedikleri organı getiren, Şehir Tiyatrolarında işlevsel olacak kurulların üyelerini daha çok seçilen değil de atanan bürokratlarla dolduran bir yönetmeliğin alelade bir şekilde getirilmesi. Sadece bunlardan ibaret değil yapılan değişiklikler. Oyunlar belirlenen bir havuz içinden seçilecek, dramaturg atamalarında tiyatro bölümlerinden lisans mezuniyeti şartı aranmayacak (dil bilmesi, çeviri yapması gibi işler yeterli), belediyeden memurlar söz sahibi olacak ve daha birçok madde.

Elbette değişen sisteme uyum sağlamak, toplumun gelişen istek ve ihtiyaçlarına göre düzenlemeler yapmak gerekir lâkin değişiklik yapılması öngörülen kurumun çalışanlarının ve o alanda icracı olan kişilerin fikirleri alınarak bu değişiklikler yapılmalıdır. Hatta sadece fikirleri alınmamalı aynı zamanda ekseri çoğunluğun rızâsı da gözetilmelidir. Çünkü yapılacak değişikliğin nihayetindeki muhatabı uygulayıcılarıdır. Lâkin son yapılan hamlede bırakın fikir ve rızâ alımını kurumun çalışanlarının birçoğunun yapılan çalışmadan haberi dahi yok. Yani aslında Sayın Başkan Kadir Topbaş beyefendinin söylediği gibi sanatçılardan fikirler alındığı yok. Yine Sayın Başkan adına www.ibb.gov.tr de yayımlanan basın bülteninde yer alan başka bir hatalı ifade ise “Son yıllarda kendini yenileyemeyen ve yeniliklere açılma konusunda zorluk çeken Şehir Tiyatroları, bu nedenle önemli ölçüde seyirci kaybına uğramış; hantal yapısı sebebiyle çağın gerektirdiği sanatsal vizyonun gerisinde kalmıştı. " Bu nasıl bir haksızlıktır? Sorarım ben Sayın Başkana; siz ve yardımcılarınız son yıllar dediğiniz dönem içerisinde (ki ne kadarlık bir süreyi kastettiğiniz anlaşılmıyor bile) size bağlı olan Şehir Tiyatrolarının kaç oyununu izlediniz ki bu konu hakkında bu denli net ve sert ifadeler kullanabiliyor ya da bu ifadelerin yayımlanmasına müsaade ediyorsunuz? Hadi diyelim bir başkan olarak bu konuda danışmanlarınızın fikirlerine güvenerek düşüncelerinizi beyan ettiniz ancak danışmanlarınız Sayın Kenan Işık'ın, Sayın Ayşenur Özturanlı' nın ve Sayın Muharrem Ergül'ün de haberi yok. O halde Sayın Başkan bu isimlerin dahi fikrini almadıysanız siz acaba kimlerin fikrini aldınız? Ya da böylesi mühim bir konuda danışmanlarınızın fikrini almıyorsanız başka hangi konularda fikir danışıyorsunuz? Keşke kuruluşunun 100. yılına yaklaştığımız Darülbedayi'mizin yönetmeliği bırakın dışında kalan sanatçı kişilerin fikirlerinin alınmasını en azından şehir tiyatrolarının yönetiminin fikri alınarak düzenlenseydi.

Az önce yukarda isimlerini zikrettiğim değerli kişilerin haberi olmayabilir ama çıkarılan bu yönetmelikten kimselerin haberinin olmadığını ifade edecek kadar da saf olmamak lazım. Kimler kurumun haricinde dışarılarda işler yapıyor, kimler belediyenin taşeron kültür firmalarında görevler alıyor bunlara bir bakmak lâzım.

Ancak burada Şehir Tiyatrolarının yönetimine de birkaç sözüm var. Şehir Tiyatrolarının bütçesinin katma bütçeden çıkarılıp genel bütçeye devredilmesi kararından beri bu değişikliğin yapılacağı belliydi. Yapılan değişiklikle en ufak bir kostümün ve aksesuarın dahi ne şekilde ve ne zorluklarla alındığını buradan uzun uzun anlatmama gerek yok. Bu, tiyatronun bütün çalışanlarının malûmu. Bu değişikliğin üzerinden Sayın Mazlum Kiper, Sayın Nurullah Tuncer, Sayın Orhan Alkaya, Sayın Ayşenil Şamlıoğlu isimleri Genel Sanat Yönetmenliğini görevlerini yürüttüler. Yani sırasıyla dört ayrı isim bu görevin başına geldi. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin sitesinden konuyla ilgili yayımlanan basın bülteninde yer alan ifadede “2007 yılında yapılan Teftişte Müfettiş raporlarına “yönetmeliğin tadilatı gerektiği” önerisi yapılmıştı. ” deniyor. Şimdi soruyorum; neden bu ifade gereği isimlerini verdiğim genel sanat yönetmenleri atılması gereken adımları atmadı, neden gerekli birimler harekete geçirilmedi, neden muhatap olunması gereken kişilerle görüşülüp bu ifadeye binaen gerekli çalışmalar yapılmadı? Şehir Tiyatroları yönetimi veya İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Sanatçıları Derneği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlık makamına, Kültür Daire Başkanlığı'na taslak bir yönetmelik sundu mu? Ne yazık ki “hayır”. O halde İBB Şehir Tiyatroları kendisine yönelik olarak da sorgulamada bulunmalı. Bence karşı gelmenin manidarlığı kadar açık yüreklilikle ve öz eleştirel bir şekilde bu sorulan sormak da bir o kadar manidardır. Belki diyeceksiniz ki “değişikliğin ne zaman ve ne şekilde yapılacağı konusunda bize fikir danışılmadı ki, bir anda değişiklik çıkıverdi". Evet, haklılık payınız elbette çok büyük ve söylediklerim, yapılan değişikliği asla vicdanen ve sanat açısından meşru kılmıyor ancak yine de burada Şehir Tiyatroları yönetimlerinin garip ve anlaşılmaz rahatlığını da eleştirmemek mümkün değil. İmza atılmadan Sayın Başkan Topbaş'ın yeni yönetmeliği imzalamayacağını bekleyenler de ne yazık ki büyük bir yanılgıya kapıldılar ki o dönemde imzalanacağım defaatle söylemiştim. Şu vakitten sonra tek temennim; umarım yönetmelikteki muğlak ifadeler içeren yerler uygulamaya dökülürken sanatın etiği ve tiyatronun bilimsel penceresi gözetilir. Şimdilik söyleyeceklerim bunlarla sınırlı. Lâkin yeni duruma dair her şey netleştikten sonra ilerleyen sayılarda, fikirlerimi daha geniş bir yelpazede paylaşmaya devam edeceğim.

Şimdi gelelim yüzümüzü güldüren hoşça bir oyunun kritiğine...

Şark Dişçisi; 19. Yüzyılda dönemin teatral olarak fikirler ve eserler üreten en büyüle girişimcilerinden ve mücadele adamlarından biri olan Hagop Baronyan tarafından kaleme alman bir oyun. Hagop Baronyan, önceleri tiyatro ile ilgili fikirlerinin yer aldığı küçük çaplı dergiler çıkarmakta ve bu dergilerde daha çok siyasi taşlamalar yapmaktadır ancak dergilerinin teker teker kapatılmasının ardından adeta bir adım geri atıp siyasi bağlamda değil de toplumsal çarpıklıklar üzerinde durmaya başlamıştır. Şark Dişçisi oyunu da görücü usulü evlilikleri, birbirlerini aldatan eşleri, kavuşmakta zorlanan sevgilileri konu alması hasebiyle ahlâksal ve törel bağlamda tam bir toplumsal eleştiri niteliği taşımaktadır. Baronyan eleştirilerini daha çok güldürü niteliğinde sunmaktadır. Yani tam olarak “güleriz ağlanacak halimize” edasıyla...

Oyunda, İstanbul'da yaşayan Ermenilerinden bir grubun başından geçen hikâyeleri anlatılıyor. Oyunun başkahramanı olan Taparnigos, gerekli gördüğü anlarda yalanlar söyleyen, insanları kandırmaktan çekinmeyen, hafif agresif, halk arasında “çamur” diye nitelendirilen, sırf maddi düzeyi çok iyi bir durumda olduğu için kendisinden yaşça büyük bir kadınla evlenen ve fakat eşine sadık kalamayan, İstanbul'da ün yapmış bir dişçidir. Eşine karşı olan sevgisi kalmamıştır ancak servetinden olmamak için de ayrılmak istememektedir. Eşini aldattığı anlaşılmasın diye de türlü oyunlar oynamaktadır. Ancak eşi bir müddet sonra kendisini aldattığını öğrenir ve işte ondan sonra gerçekleştirilen takiplerle birlikte olaylar patlak verir. Bunun haricinde, dişçi Taparnigos'un görücü usulü ile evlendirmek istediği Yeranvag adında bir kızı vardır. Gelin görün ki kızı da başka bir adama âşıktır ve babasının istediği adamla evlenmek istemez. Oda gizli gizli sevdiği adamla görüşmeye devam eder. Babası ise buna engel olmak için elinden geleni yapar ancak nafile! Sevenler illa ki vuslata erecektir. Oyunda aldatmanın trajik yanı komedi diliyle verilirken bir yandan da birbirlerine kavuşmaya gayret eden çiftlerin çabaları ve kendisiyle evlenmek istenilmeyen görücü usulü ile kız isteyen adamın dramı da yine aynı şekilde sunulmakta. Şark Dişçisi, 18 kişilik dev kadrosunun yanı sıra dans ve müzikle renklendirilmiş haliyle sezonun en iddialı oyunlarından biri.

Engin Alkan; yönettiği İstanbul Efendisi gibi tozlu raflarda kalan oyunları ülkemiz seyircisiyle buluşturması bağlamında hem cesaretli hem de takdire şayan bir yönetmen. Alkan, tozlu raflardaki neredeyse unutulmaya yüz tutmuş oyunları alıyor, günümüz seyircisiyle yeniden buluşturuyor ve bunu da gayet zevkli bir rejiyle sunarak yapıyor. Ben her ne kadar, bu tarz oyunları kişisel olarak sevmesem ve tercih etmesem de Engin Alkan'm bu cesaretini ve çabasını da görmezden gelemem. Gerçekten cesaret işi. Böylesi oyunları yeniden diriltiyor. Ki yönettiği
bütün oyunlar seyirciler tarafından büyük bir destek ve takip görüyor. Alkan, kolaj, sentez ve organizasyon gücünün yüksek olmasından ötürü de dev prodüksiyonlar ortaya çıkarıyor. İsmiyle müsemma bir şekilde engin bir tiyatro bilgisinin olduğu, dekordan, kostümden, ışıktan, müzikten derin bir şekilde anladığı da bütün çalışmalarından belli oluyor. Şark Dişçisi oyununda da saydığım bütün özellikleri görebiliyoruz. Oyundan çıktığım zaman kusursuz bir oyun izlemenin hazzıyla çıktım. Parça parça olan böylesi bir metni alıp bütünleştirmesi, kısacık olabilecek bir oyunu ciddi bir prodüksiyon haline getirmesi, ek sahneler koyarak oyunu zenginleştirmesi, bazı sahnelerdeki dekor eklemeleri, oyunda olmayan ancak “iyi ki böyle bir şey yapmış” dedirten kolbaşmı eklemesi bence Engin Alkan'm takdire şayan rejisinin gerekçeleri.

Müzikler Selim Atakan; işte gerçekten müzikli bir oyun. Ve tabi ki Engin Alkan kadar bir diğer yaratıcısı Selim Atakan. Neredeyse her sahne için, her diyalog için ayrı ayrı besteler yapmış ve bunları da mükemmel bir şekild earenje etmiş. Bütün müzikler yapıldığı her sahnenin duygusunu hissettirebilecek güçteydi. Tabi ki orkestranın hakkını teslim etmek gerekir. Özellikle orkestra şefi Hakan Elbir'in oyuncularla flörtü çok yerindeydi.

Oyunun castı genel olarak oturmuş durumda. Ancak bazı oyuncuları ayrı ayrı ele almazsam içim rahat etmeyecek. İsmini zikretmediğim oyuncular lütfen beni bağışlasınlar.

Çağlar Çorumlu; Dişçi Taparnigos rolünde. Çorumlu ne mükemmel bir oyuncu yahu! Her oyundaki rahatlığına hayran kalıyorum. Oynadığı oyunların hepsinde eğleniyor. Rol yapmıyor, gelip bizim yanımızda oturup adeta sohbetin içerisinde örnek vereceği bir şeyleri anlatıyor gibi. Bu oyundaki rolünde de aynı şekilde. Dişçinin kaypaklığını, tatlı agresyonunu, bir şeyleri gizlemeye çalışan telâşe hallerim ve daha birçok duyguyu net bir şekilde sunuyor. O devinim içinde bir an bile nefes problemi yaşamıyor. Kimse bana “ee oyuncu canım, o kadar da olsun” diye savunma yapmasın lütfen! Sesi ve nefes alışverişi oyunun başından sonuna değişiklikler gösteren nice oyuncu biliyoruz. Ayrıca aynı espriyi defalarca yapmasına rağmen her seferinde farklı bir eda katarak seyirciyi güldürmeyi başarması da önce çıkan diğer bir yönüydü.

Sevil Akı; dişçinin eşi olan Marta rolünde. Oyunun devleşen ismi. Kendisinden özür diliyorum. Çünkü oyuna girmeden önce kendisi hakkında bir ön yargıda bulunarak girdim. Ancak “oyun için bence ağır kalacaktır” şeklindeki düşüncemi tamamen dağıttı. Herkes illa böyledir demiyorum ancak kocasından yaşça büyük olan kadınların genel olarak bir kompleksi vardır. Sevil Akı, cinsel manada yetememenin, kocasına çekici gelememenin kompleksini oynadığı Marta karakterine iyi yapıştırmış. Değiştiği kostüm gereği girdiği rollere de en iyi bürünen oyuncuydu.

Selçuk Borak; Kolbaşı. Yukarda bahsettiğim gibi Engin Alkan oyuna bir de kolbaşı rolü eklemiş ve bu görevi de Borak'a vermiş, çok da doğru bir tercihte bulunmuş. Kıvrak beden hareketleri, makyajının engellemelerine rağmen koca mimikleri ile bir sonraki adımda karşımıza çıkacak olan sahneleri bize betimlemesi başarılıydı.

Ümit Daşdöğen; ilk perdede müşteri Margos rolünde ama genel olarak oyunda yaşlı adam Tovmas karakteriyle ön plânda. Bir an bile yaşlı edadan kopmadı. Şarkısını etkileyici bir şekilde yorumladı.

Selin Türkmen; Dişçinin Kızı Yeranyag rolüyle karşımızda. Türkmen'in rolünü hafif şapşal, çocuksu ve saf bir edayla yorumlaması yerinde olmuş. Evin şirin ve şımartılmış kızını görüyorduk karşımızda. Sesini çok etkili kullanıyor. Başka oyunlarda izlediğim Selin Türkmen sesi ile hiçbir benzerlik yoktu. Ki bu cidden başarıdır. Bir an bile sesinden kopma yaşamadı. Şirin kız edası için bulduğu mimiklerde tam bir pantomim sanatçısı edasındaydı. Türkmen'i gördükten sonra oyun için mutlaka ayrı bir pantomim çalışması yapılmıştır diye düşündüm.

Sevinç Erbulak; yaşlı adam Tovmas'm genç karısı Sofîe rolünde. Aynı zamanda dişçiyle birlikte olup kocasını aldatıyor. Beni olumsuz manada şaşırttı. Çünkü sahnede “Tekrar Çal Sam ” oyunundaki Erbulak'ı gördüm. Ayrıca bana göre seyirciyle aşırı derecede iletişim kurma merakında. Bu tavırları beni rahatsız etti. Seyirciyi etkilemek maksadı ile defalarca tekrarlayarak yaptığı abartılı hareketlerine hiç gerek yoktu.

Kostüm tasarımı Tomris Kuzu; bu oyunun eleştirisi yapılırken şayet kostüm tasarımcısı atlanırsa ciddi bir haksızlık durumu oluşur ve eleştiri eksik kalır. Oyunun başarısını ortaya çıkaran en temel dinamiklerden biri de kostümleriydi. Kostümlerin ağırlığı her ne kadar oyuncuları zorluyor gibi görünse de genel olarak karakterlerin kimliklerine ve tabi ki olayın geçtiği dönem göz önünde bulundurularak harika tasarımlar ortaya çıkarılmış.

Son olarak, Şark Dişçisi oyun ekibine sesleniyorum; ödüller, yazılanlar çizilenler lütfen sizi asla üzüntüye itmesin. “Ekip” diyorum size çünkü cidden sahne üzerinden bir ekip havasını gayet güzel bir şekilde veriyorsunuz. Naçizane bir de öneri; aday gösterilseniz de gösterilmeseniz de, ödül alsanız da almasanız da hiç cevap verme tenezzülünde bulunmayın, kimseyle de gereksiz yere tartışmaya girmeyin. Lütfen bu “ekip ruhunuzu” bozmadan yolunuza devam edin.

 

 

BİZİM TİYATRO
 
" Oyuncularımız var, yabancı rolleri yabancılar kadar başarılı oynayabiliyorlar. Rejisörlerimiz var, Avrupa’da gördükleri mizansenleri burada aynen uygulayıp alkış topluyorlar. Yazarlarımız var, yapıtlarını yabancı örneklere benzetebildikleri ölçüde iyi yazar sayılıyorlar.
 
Hepsi iyi hoş da, peki ama nerde Türk oynayışı, Türk sahneleyişi, Türk yazışı, Türk algılayışı? Bir kelime ile nerde Türk tiyatro üslubu? “Bizim Tiyatro” işte bunun peşinde gidecek. Bize özgü olanı araştırıp bulup önünüze sermeyi deneyecek.
 
Tiyatro, elbet insanlığın ortak malı. Tiyatro tarihi, her ulusa ortak ve zengin bir birikim sağlıyor. Ama her ulus da ona yüzyıllar boyu kendi özelliğinden katkılarda bulunmuş, bulunuyor. Tiyatro alanındaki yeni görünen yolların çoğu işte hep bu eski ve yeni yöresel katkılardan doğuyor.
 
Türk oyun tarzı, Türk oyun yazımı, Türk jesti, mimiği derken şovence bir duyguya kapıldığımız, aman sanılmasın. Biz derken de bencil bir kısıtlamadan yana, hiçbir zaman olmadığımız lütfen hatırlansın.
 
Amacımız, tekelci bir kendi içine büzülüş değil, tam tersi, dünyaya, evrene açılış. Ama kendi kişiliğimizle. Bu ortak birikime kendimize özgü bir şeyler katıp yararlı olarak. Türkiye anlamına gelen bizden, insanlık boyutundaki BİZ’e uzanmak istiyoruz.”
 
HALDUN TANER
İSTANBUL EFENDİSİ
 




																	
TARLA KUŞUYDU JULİET
 



																	
ALEMDAR (Tohum ve Toprak)
 




ALEMDAR
																	
 
Bugün 11 ziyaretçi (14 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol