Ermeni-Türk Tiyatroları

 

Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni ve Türk Tiyatrolarının Kuruluşu’nun Tarihi[1] 
Türk Tiyatrosu’nun 140. Kuruluş Yıldönümü Vesilesiyle

(Kaynak:  http://www.bgst.org/tb/egitim.asp?id=11&bn=111
Anna Aleksanyan [2] /İngilizceden Çeviren: Fırat Güllü /15.07.2009)

 

 Tarihsel kanıtlar bize Türk tiyatrosunun kuruluşu ve ilk 50 yıllık gelişiminin Osmanlı Ermenileri’nin faaliyetleriyle güçlü bir biçimde bağlantılı olduğunu göstermektedir. Her türlü yeniliği Avrupa’dan Osmanlı’ya ilk olarak Ermeni ve Rumların getirdiği kanıtlanmış bir gerçektir. Özellikle 1850’ler Osmanlı Ermenileri için bir uyanış dönemi olmuştur. İstanbul ve İzmir gibi Ermeni kültürünün önemli merkezlerinde, Ermenilerin okulları, basın ve yayın faaliyetleri, bilim ve edebiyatları bir uyanış ve onu takip eden bir yenileşme ve modernleşme yaşamaktaydı. 

Aynı dönemde birçok genç Ermeni önemli Avrupa üniversitelerinden mezun olmaktaydılar. Bu gençler yeni fikirleri ve diğer bir çok yenilikleri Avrupa’dan osmanlı’ya taşımaktaydılar. Bu yeniliklerden birisi de tiyatroydu: Ermeniler, özellikle de İstanbul’da yaşamakta olanlar tiyatroyu büyük bir coşkuyla karşıladılar. 

1859’da İstanbul’un semtlerinden birisi olan Pera’da, Sirabiyon Hekimyan Ermeni okullarında ve kısa bir süre zarfında oyunlar sergilemeye başladı. “Şark Tiyatrosu” adıyla bilinen ilk profesyonel Batı Ermeni tiyatrosunu kurarak tiyatroyu okul salonlarından alıp profesyonel sahneye taşıdı. “Şark Tiyatrosu” çok uzun süre hayatta kalamasa da, büyük kazanımlar elde edilmesine yol açtı. Ekşiyan, Fasulyacıyan, Mınakyan, Bengliyan, Tıryants, Acemyan, Arusyak gibi önemli Osmanlı Ermeni oyuncuların profesyonel olarak sahnelerde boy göstermesi bu grup sayesinde oldu. 

“Şark Tiyatrosu”nda amatör bir oyuncu olarak bir kaç oyunda rol alan Hagop Vartovyan da bunlar arasındaydı. Çok yetenekli olmasa da ileride Osmanlı Türk tiyatrosunun kurucusu ve en önemli geliştiricisi olacaktı. “Şark Tiyatrosu”nun kapanmasından sonra Vartovyan 1867 yılında Gedikpaşa sirkini kiralayıp bir tiyatroya dönüştürdü ve bir grup genç oyuncuyla birlikte bir grup kurdu. Vartovyan’ın tiyatrosu kısa bir süre içerisinde büyük şöhret kazandı. İstanbul’un Üsküdar, Kadıköy, Pera gibi semtlerinde dolaşan gösteriler düzenleyerek İstanbul halkının dikkatini çekmeyi ve katılımını sağlamayı başardı. 

Vartovyan’ın “Osmanlı Tiyatrosu”ndan önce kimse Türkçe oyunlar oynamayı denememişti. Vartovyan 1869’da Gedikpaşa’da ilk kez “Caesar Borgia” adlı piyesi Türkçe olarak sahneledi. Bunu yapmasının iki temel nedeni vardı: Öncelikle kumpanyasının oyuncuları Türk yöneticilerin maddi desteğiyle karşılaşabiliecekti; ikinci olarak da Türk seyirci ile kendi tiyatrosu arasında bir bağ kurabilecekti ki bu sayede hızlı bir şekilde ek gelirler elde edecekti. Her iki beklentisi de gerçekleşti ve yalnızca onun tiyatrosu İstanbul’da “Osmanlı Tiyatrosu” adını kullanma iznini alabildi. Bu izin yaklaşık on yıl süren tiyatronun ömrü süresince geçerli oldu. Vartovyan’ın gösterileri, onun oyuncularına yüksek ücretler ödenmesini mümkün kılacak biçimde dolu salonlarda sergileniyordu. “Osmanlı Tiyatrosu” 1870’lerde o denli büyük başarılara imza attı ki dönemin en iyi Avrupa tiyatrolarıyla karşılaştırılır oldu. 1876’da dönemin İngiltere Başbakanı Salisbury özel bir diplomatik görevle İstanbul’u ziyaret ettiğinde Vartovyan Kumpanyası Gedikpaşa’da onun onuruna üç gösteri tertip etti. İmparatorluğun önde gelenleri ve İngiliz diplomatlar eşleriyle birlikte bu gösterilerde hazır bulundular. Bu bize kumpanyanın Osmanlı İmparatorluğu başkentinde ne kadar önemsendiğini göstermektedir. 

Ancak “Vartovyan Kumpanyası” ya da yeni adıyla “Osmanlı Tiyatrosu”, Sultan Abdülhamit’in tiyatro binası bir günde yıktırtmasıyla sona erdi. Bu yıkımın gerkçesi, Ahmet Mithat’ın “Çerkez Özdenleri” adlı oyununun Sultan’ın Çerkez korumaları arasında yarattığı huzursuzluğa dayandırılmaktadır. Sultan sarayda düzeni ve barışı tesis etmek için tiyatroyu kolayca yıktırmış ve grubu da ivedilikle dağıtmıştı. 

Klasik Türk oyun yazımı, Vartovyan’ın gayretleriyle kurulan “Osmanlı Tiyatrosu”nun faaliyetleriyle eş zamanlı olarak gelişmiştir. Diğer bir deyişle başlangıç aşamasında çeşitli çeviri oyunlar sergileniyordu. Sonra Vartovyan bu tiyatro için oyunlar yazmaya başlayan Türk yazarlardan yeni oyunlar talep etti ve onları bu konuda teşvik etti. Kısa sürede bu oyunların sayısı yüze ulaştı. Bunlar arasında Namık Kemal’in “Vatan yahut Silistre”, “Zavallı Çocuk”, “Akif Bey” ve “Gülnihal”; Ahmet Mithat’ın “Çerkez Özdenleri”, Şemsettin Sami’nin “Besa”; Abdülhak Hamit’in “Duhter-i Hindu”; Ebuzziya Tevfik’in “Ecel-i Kaza”; Recaizade Ekrem’in “Vuslat”; Manstırlı Mehmet Rıfat’ın oyunları; Hassan Bedreddin’in yirmiden fazla adaptasyon ve telif eseri; Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere çevirileriniden bazıları; Ali Haydar Bey’in “Arsas” ve diğer eserleri gibi dönemin klasik kabul edilen yazarlarının çalışmaları da yer almaktaydı. 

Vartovyan’ın çağdaşı olan ve Türk tiyatrosu üzerine bir tarihçe yazmış bulunan Rudolf Talaso, “Osmanlı Tiyatrosu”nun on yıllık faaliyetlerini Türk tiyatrosunun zirvesi olarak değerlendirir. İlk Türk oyuncu olan ve 50 boyunca Türk tiyatrosunun en bilinen siması olarak kabul edilen Ahmet Fehim (1856-1930) hem oyunculuk hem yönetmenlik hem de kumpanya patronluğu yapmış bir kişidir. O da ilk sahne deneyimlerini 1876 yılında Hagop Vartovyan’ın “Osmanlı Tiyatrosu”nda gerçekleştirmiştir. İlk hocası Tovmas Fasulyacıyan’dır. Vartovyan’ın kumpanyası dağıldıktan sonra Fehim onunla birlikte Bursa’ya gitmiş ve oyunculuk kariyerini orada Ermeni sanatseverler arasında sürdürmüştür. Anılarında, Vartovyan Kumpanyası’nın oynadığın rolün çok büyük olduğunu ve onun ilk profesyonel Türk tiyatrosu olarak değerlendirilebileceğini belirtmiştir. 

Diğer bir Türk tiyatrosu tarihçisi olan Metin And da Vartovyan’ın tiyatrosuna referans verir; ona göre Vartovyan o kadar kaliteli bir profesyonel tiyatro oluşturmuştu ki profesyonellik anlamında Kanuni Esasi’den sonra bile onunkiyle karşılaştırılabilecek bir girişim yoktu. 

Dolayısıyla Ermeniler Turk tiyatrosunun ve dramasının kuruluş ve gelişiminde çok büyük role sahiptiler. Bu, tarihçilerce olduğu kadar, yabancı, Ermeni ve Türk eleştirmenlerce de hakkı teslim edilen bir olgudur. 



[1] Bu kısa makale Ermenistan’daki Soykırım Müzesi ve Enstitüsü’nce yayınlanan elektronik bültenin 3. Cilt, 3. Sayısından alınmıştır.

[2] Anna Aleksanyan Ermenistan’daki Soykırım Müzesi ve Enstitüsü’nde araştırmacıdır.

 
BİZİM TİYATRO
 
" Oyuncularımız var, yabancı rolleri yabancılar kadar başarılı oynayabiliyorlar. Rejisörlerimiz var, Avrupa’da gördükleri mizansenleri burada aynen uygulayıp alkış topluyorlar. Yazarlarımız var, yapıtlarını yabancı örneklere benzetebildikleri ölçüde iyi yazar sayılıyorlar.
 
Hepsi iyi hoş da, peki ama nerde Türk oynayışı, Türk sahneleyişi, Türk yazışı, Türk algılayışı? Bir kelime ile nerde Türk tiyatro üslubu? “Bizim Tiyatro” işte bunun peşinde gidecek. Bize özgü olanı araştırıp bulup önünüze sermeyi deneyecek.
 
Tiyatro, elbet insanlığın ortak malı. Tiyatro tarihi, her ulusa ortak ve zengin bir birikim sağlıyor. Ama her ulus da ona yüzyıllar boyu kendi özelliğinden katkılarda bulunmuş, bulunuyor. Tiyatro alanındaki yeni görünen yolların çoğu işte hep bu eski ve yeni yöresel katkılardan doğuyor.
 
Türk oyun tarzı, Türk oyun yazımı, Türk jesti, mimiği derken şovence bir duyguya kapıldığımız, aman sanılmasın. Biz derken de bencil bir kısıtlamadan yana, hiçbir zaman olmadığımız lütfen hatırlansın.
 
Amacımız, tekelci bir kendi içine büzülüş değil, tam tersi, dünyaya, evrene açılış. Ama kendi kişiliğimizle. Bu ortak birikime kendimize özgü bir şeyler katıp yararlı olarak. Türkiye anlamına gelen bizden, insanlık boyutundaki BİZ’e uzanmak istiyoruz.”
 
HALDUN TANER
İSTANBUL EFENDİSİ
 




																	
TARLA KUŞUYDU JULİET
 



																	
ALEMDAR (Tohum ve Toprak)
 




ALEMDAR
																	
 
Bugün 3 ziyaretçi (4 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol