Osmanlı Tiyatrosu 2

ALTERNATİF BİR "MODERN OSMANLI TİYATROSU TARİHİ" YAZIMI İÇİN BAZI YAKLAŞIMLAR

(Kaynak:   http://www.bgst.org/tb/egitim.asp?id=11&bn=104
Fırat Güllü / 27.08.2007)

 

Kaynaklar Batılı ya da  modern tiyatronun Osmanlı topraklarına girdiği tarihin 19. yüzyıl olduğunu gösteriyor. Bu nedenle 19. yüzyılı tiyatro tarihimizi modern öncesi (ya da geleneksel) ve modern olarak ikiye ayıran sınır çizgisi olarak kabul ediyoruz. Bununla birlikte yine siyasi tarihin akışıyla ilgili gerekçelerden dolayı 1923 yılına bir başka sın sınır çizgisi çekiyor ve bu tarihten sonra yaşananları "Cumhuriyet Dönemi" adı altında inceliyoruz. Normalde modern öncesi ile Cumhuriyet arasındaki özel bir bölge olarak 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başı, tarihçilerimizin ilgilenmeyi sevdikleri bir alandır; ancak söz konusu olan tiyatro araştırmacılığı olduğunda aynı değerlendirmeyi yapmakta zorlanırız. Tiyatro alanında söz konusu döneme ilişkin yürütülen araştırmaların oldukça dar bir çevre içerisinde sıkışıp kalması bunun en iyi göstergesi olarak kabul edilebilir. Gerçekten de bu yazının sonuna eklemeye çalıştığımız genel kaynakça listesi incelendiğinde görülecektir ki Cumhuriyet döneminde konuyla ilgili yazılmış Türkçe kaynakların sayısı oldukça kısıtlıdır. Hatta 1970’lere kadar beli bir çeşitlilik arz ettiği söylenebilecek bu kaynakların, 1970’lerden itibaren sadece Metin And’ın çalışmalarıyla sınırlı kaldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Öyle görünmektedir ki son otuz yıl içerisinde tiyatro araştırmacılarının, modern Osmanlı tiyatrosunun hayat bulduğu önemli bir döneme, 19. yüzyıla ve 20 yüzyılın başına olan ilgileri tamamen sona ermiştir. Bu yazıda, zaten hiçbir zaman gelişkin olmayan konuya ilişkin ilginin son dönemde neredeyse tümüyle nihayete ermesinin, Cumhuriyet döneminde yürütülen çalışmaları belirleyen paradigmanın eksikliklerinden kaynaklandığı savunulacaktır.

Yazının ilk bölümünde, Cumhuriyet döneminde modern Osmanlı tiyatrosu tarihi üzerine yapılmış çalışmaların genel bir soy kütüğünü ortaya koymak amaçlanmaktadır. İkinci bölümde ise bugüne kadar yürütülen çalışmaların sahip olduğu paradigmanın temel eksikliklerinin neler olduğu analiz edilmeye ve günümüzde bu alana  ilişkin alternatif bir yaklaşımın nasıl mümkün olabileceğine dair bazı yaklaşımlar ileri sürülmeye çalışılacaktır.

Cumhuriyet Döneminde Osmanlı Tiyatrosu Araştırmalarına Dönük Bir Soy Kütüğü Oluşturma Denemesi

Bilindiği gibi genç Cumhuriyet başlangıç yıllarında kendisini bir milat olarak konumlandırmayı tercih etmiş ve içinde şekillendiği tarihsel geçmişi yok saymayı uygun bulmuştur. Harf devrimi, dil devrimi ya da Orta Asya merkezli bir tarih tezi oluşturma türünden girişimler yukarıda sözünü ettiğimiz projenin özellikle genç kuşaklara dönük olarak hayata geçirilmesini kolaylaştırmıştır. Bu tespitle uyumlu biçimde 1920’li ve 1930’lu yıllarda Osmanlı tiyatrosunun son yüzyılı üzerine çok yoğun bir ilgi oluşmadığını gözlemleyebiliriz. Konuya ilişkin en kayda değer girişim ilk Türk tiyatro adamı olarak kabul edilen Ahmet Fehim Efendi’nin daha sonra "Sahnede Elli Yıl" başlığıyla kitaplaştırılacak olan anılarını yayınlamasıdır. Bu anılar Vakit Gazetesi’nin 8 Temmuz-17 Eylül 1926 tarihli sayılarında bir yazı dizisi şeklinde yayınlanmıştır. Fehim anılarını çok uzak olmayan bir geçmişte yaşanmış olmaları nedeniyle sıcak ve kavrayıcı bir üslupla neşretmiştir. Bu anılar sayesinde 19. yüzyıl ve 20 yüzyıl başının teatral ortamına ilişkin temel bazı referanslar ortaya çıkar: dönemin önemli tiyatro grupları, tiyatrocu karakterler, repertuvar, oyunculuk ve sahneleme teknikleri, önemli tiyatro binaları, tiyatroya destek veren kişilikler vs.... Elbette ki Fehim’in anıları bilimsel bir disiplin içerisinde oluşturulmamışlardır ve "hafızayı beşer, şaşar" mantığının oldukça yoğun biçimde geçerli olduğu bir malzemeyle karşı karşıya kaldığımızı düşünebiliriz –öyle ki Metin And "Osmanlı Tiyatrosu" başlıklı eserinin bir çok bölümünde defalarca Ahmet Fehim’in tarih, isim vs... türünden hatalarını düzeltmekle uğraşmıştır. Ancak ne olursa olsun bu anılar Cumhuriyet döneminde konuya ilişkin yürütülecek çalışmalar için bir başlangıç noktası teşkil etmektedir. Ahmet Fehim’in anıları okunduğunda onun Gayrimüslimlerin ağırlıkta olduğu bir dünyada, İmparatorluğun Müslüman unsurlarını temsilen gezindiği hissine kapılırsınız. Bu anlamda tarih yazımı açısından ele alındığında bu anılar "Türk Tiyatrosu" adı verilen olgunun, embriyo döneminden itibaren aslında milliyetçi bir çerçeve içine sıkıştırılması zor, çokkültürlü bir nitelik arzettiğini anlamamıza hizmet ederler. Ancak Fehim’den sonra bu yaklaşım gittikçe silikleşecek ve dönemin siyasi ikliminin de etkisiyle yerini "Türk Tiyatrosu" konseptine, diğer bir deyişle çokkültürülü bir projeyi tek bir bileşenin gözünden inceleme yaklaşımına terk edecektir.

Ahmet Fehim’le başlayan ilk kuşak çalışmaların izini 1970’li yıllara kadar sürmek mümkündür. Bu ilk kuşak çalışmaların ortak bir özelliği ağırlıklı olarak Türkçe kaleme alınmış anı, biyografi ve geniş bir süreli yayınlar arşivini temel alarak yazılmış olmalarında yatar. Dönemin en önemli iki kalemi Selim Nüzhet Gerçek ve Refik Ahmet Sevengil olarak görülebilir. Selim Nüzhet esas olarak "Geleneksel Türk Temaşası" adlı eseriyle bilinmekle beraber, bazı dergi ve gazetelerde (ör. Yedi Gün, Perde ve Sahne, Türk Tiyatrosu, Ulus...) Osmanlı’nın son yüzyılına ilişkin çok sayıda makale de yayınlamıştır. Refik Ahmet Sevengil ise ilerleyen kuşaklara ilham verecek bir çalışmanın ilk hali olarak "Yakın Çağlarda Türk Tiyatrosu" adlı iki ciltlik eserini 1934 yılında kaleme almıştır. Bu eserin ilk cildi bütünüyle 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başı Osmanlı tiyatrosuna, ikinci cildi ise Cumhuriyet’in ilk on yılına ayrılmıştır. Ardından bu girişimlere birinci elden belge yayınlanarak katkı sunan isimler ortaya çıkar: Baha Dürder ve Rauf Tuncay gibi. Dönemin önemli isimleri üzerine dizi yazı hazırlayan diğer birkaç isim şunlardır: İbrahim Hoyi (Sahne Üstadları: Ahmet Fehim-Perde ve Sahne 1942), Suha Delilbaş (Sahne Tarihimizde Abdürrezzak Abdi Efendi-Ulus Gazetesi 1944) ve Vasfı Rıza Zobu (Memleketimizde Avrupai Tiyatroyu Kuran Adam: Güllü Agop-Cumhuriyet Gazetesi 1958)

Refik Ahmet Sevengil’in çalışmasını istisna olarak kabul edersek, genelde bilimsel bir disiplin içermeyen, dağınık ve düzensiz ilerleyen bu neşriyatlar 1960’lara kadar bu biçimde devam eder. 1960’lar faaliyetlerin biraz daha toparlanmaya başladığı bir dönem olarak görülebilir. Bu dönemde özellikle iki girişim ön plana çıkmaktadır: 1959-1968 yılları arasında tamamlanan Refik Ahmet Sevengil’in 5 ciltlik "Türk Tiyatrosu Tarihi" adlı eseri ve Mustafa Nihat Özön ve Baha Dürder’in birlikte yayına hazırladıkları "Türk Tiyatrosu Ansiklopedisi" (1967). 1934 yılında yayınlanan iki ciltlik eserini sürekli geliştirerek oldukça kapsamlı hale getiren Sevengil’in artık klasikleşmiş olan yapıtını oluşturan ciltlerin konuları şöyle belirlenmiştir: birinci cilt: "Eski Türklerde Dram Sanatı"; ikinci cilt: "Opera Sanatı ile İlk Temaslarımız"; üçüncü cilt: "Tanzimat Tiyatrosu"; dördüncü cilt "Saray Tiyatrosu"; beşinci cilt: "Meşrutiyet Tiyatrosu". Bu iki eserin ("Türk Tiyatrosu Tarihi" ve "Türk Tiyatrosu Ansiklopedisi") önceki dönemde yürütülen dağınık çalışmaların ulaştığı en gelişkin nokta olduğunu söylemek mümkündür. Hatta 1950’lerden itibaren düzenli olarak eski alfabede yazılmış önemli tiyatro ve opera eserlerini yeni harflerle yayına hazırlayan ve bu eserleri genç kuşaklara tanıtmak amacıyla kapsamlı giriş yazıları kelem alan iki öğretmenin, Mustafa Nihat Özön ve Baha Dürder’in hazırladığı çalışma, halihazırda konuyla ilgili yayınlanmış ansiklopedik nitelikli yegane eser olma özelliğini bugün de korumaktadır.

Son olarak, biyografi çalışmalarını ve tiyatro edebiyatı analiziyle sınırlandırılmış araştırmaları bilinçli olarak soy kütük çalışmamızın dışında bırakmamıza rağmen, bu ilk kuşak çalışmalara ait iki önemli eserin daha adını zikretmekte fayda vardır: Birincisi Cumhuriyet döneminde yayınlanmış yazarı bir Gayrimüslim olan nadir çalışmalardan birisi olarak Aşot Madat’ın (Madatyan) iki ciltlik "Sahnemizin Değerleri" (1943-1944) adlı biyografi çalışması, ikincisi ise Niyazı Akı’nın sıkça referans yapılan ve dönemin Türkçe oyunlarına ilişkin kapsamlı bir tiyatro edebiyatı  analizi olma niteliği taşıyan "19. Yüzyıl Türk Tiyatrosu Tarihi" (ilk baskı 1959) adlı kitabıdır.

Refik Ahmet Sevengil’in 1970 yılındaki ölümü "Modern Osmanlı Tiyatrosu" araştırmalarında bir dönemin kapanışı olarak da görülebilir. Tiyatro eleştirmenliğine çok genç yaşta Temaşa dergisinde yazdığı oyun değerlendirmeleriyle başlayan bu önemli tiyatro adamının Osmanlı Tiyatrosu araştırmaları için önemli bir çerçeve kurduğuna ve takipçileri için verimli bir zemin tesis ettiğine şüphe yoktur –tabii ki bunları söylerken Sevengil’in aynı zamanda tekkültürlü bir "Türk Tiyatrosu" konseptinin kurucuları arasında olduğu ve çokkültürlü bir tarihsel olguya indirgemeci yaklaştığı yolundaki eleştirimizi de saklı tutmaya devam ediyoruz. 1970 sonrasında başlatabileceğimiz ve 2000’lere kadar getirebileceğimiz ikinci kuşak çalışmalar neredeyse tek bir kişinin, Metin And’ın eserleriyle özdeşleştirilebilir: Bunların en önemlileri "Tanzimat ve İstibdat Dönemi’nde Türk Tiyatrosu" (1972), "Meşrutiyet Döneminde Türk Tiyatrosu" (1972) ve "Osmanlı Tiyatrosu"dur (1976). Bu eserler ve yine And’a ait değişik konularda yazılmış onlarca makale modern Osmanlı tiyatrosunu anlamak için başvuracağımız en temel Türkçe yayınlar olma özelliklerini bugün de sürdürmektedirler.

And kendisinden önce oluşmuş olan külliyata genel anlamda bağlı kalmakla beraber onlara yeni bir açılım getirmiştir. And ilk dönemin tiyatro tarihçilerine iki önemli alanda katkıda bulunmuştur: Öncelikle ağırlıklı olarak Türkçe anı, biyografi ve süreli yayınlara dayalı kaynakçaya değişik dillerde yayınlanan kaynakları ekleme fırsatını elde etmiştir ki bu kendisine Türkçe kaynakları yabancı kaynaklarla karşılaştırma ve güvenilirliklerini test etme imkanı kazandırmıştır. Sözü edilen kaynaklar içerisinde Ermenice eserler önemli bir yer tutar. Metin And, selefleriyle benzer biçimde, kendi çalışmasını bir "Türk Tiyatrosu Tarihçesi" oluşturma projesi olarak görse de Ermeni tiyatrocuların bu projenin merkezinde yer aldıklarının bilincindeydi. Kaynakçasına Ermenice yazılmış kaynakları da ekleyerek eserlerinin veri zenginliğini arttırdı. Gerçi şunu da unutmamak gerekir ki Sevengil de kendi eserinde Ermenice kaynaklardan, örneğin Şarasan’ın çok bilinen "Türk Ermeni Sahnesi ve Faal Temsilcileri" (1908) adlı eserinden kısmen yararlanmıştır, ancak Metin And’ın Ermenice kaynak bulma ve onlardan yararlanma konusunda çok daha ısrarcı olduğunu söyleyebiliriz. Tabii gerek Sevengil, gerekse And söz konusu Ermenice eserlerden elde ettikleri verileri kendi "Türk Tiyatrosu" tasarımları içerisinde eritmişler, hiçbir zaman bu kaynakların Türkçe’ye çevrilerek tiyatro araştırmaları literatürüne dahil olmaları gibi bir çaba içerisine girmemişlerdir. And’ın çalışmasına açılım kazandıran ikinci bir nokta birici elden kaynak kullanma konusundaki titizliğiyle ilgilidir. Kendisinden önceki kuşak gibi o da eserlerinde önceki dönem şahitliklerine dayalı anlatılara ya da süreli yayınlardan alınmış aktarımlara yer verir, ancak bunlara her zaman şüpheli yaklaşır ve birinci elden belgelerle desteklemeye özen gösterir. Bu anlamda eserlerinin akademik niteliği, önceki dönemin tarihçilerine oranla çok daha güçlüdür ve  kendisine sadece Türkiye sınırları içerisinde değil, uluslararası alanda da itibar kazandırmıştır.

Bugün modern Osmanlı Tiyatrosu üzerine çalışmak isteyen pek çok kişi için Metin And ulaşılacak en son nokta olarak görülmektedir. Metin And’ın üretkenliği ve kaynaklar konusundaki titizliği onun "yeni başlayanlar" için hem iyi bir örnek hem de "ulaşılmaz" olması bağlamında iyi bir "caydırıcı" olmasına neden olmaktadır. Biz –elbette ki- Türkiye’de yürütülen Osmanlı tiyatrosu araştırmalarının Metin And’la birlikte nihayete ulaştığı düşüncesinde değiliz. Ancak şunu da kabul etmeliyiz ki yaklaşık kırk yıla yayılan, yoğun emeğe dayalı bir projeye alternatif bir açılım kazandırmak iddialı bir girişimdir; daha da fazla emek harcamayı ve aynı zamanda alternatif bir yaklaşıma sahip olmayı gerektirir.

"Modern Osmanlı Tiyatrosu Tarihi" Araştırmalarına Yönelik Alternatif Bir Yaklaşıma Dair Bazı Düşünceler

Bizce "Modern Osmanlı Tiyatrosu Tarihi"üzerine düzensiz de olsa üç çeyrek asırdır yürütülen, yukarıda soy kütüğünü ana hatlarıyla sunmaya çalıştığımız araştırma projesi geldiği son noktada ciddi bazı eksiklikler içermektedir. Geçmişte yürütülen çalışmaların önemini küçümsememekle beraber hala yapılacak önemli işler olduğunu düşünmekteyiz. Bugüne kadar yürütülen çalışmalara alternatif olmaya aday bir yaklaşımın aşağıdaki temel prensipleri sahiplenmesi gerektiğine inanıyoruz:

1. Alternatif bir bakış açısı elde etmek için "Modern Osmanlı Tiyatrosu"nun oluşum sürecine kültürel çoğulcu bir perspektifle yaklaşılmalıdır.

Bu yazının başından beri ifade etmeye çalıştığımız gibi gerçekte adını burada zikrettiğimiz pek çok araştırmacı konuyu "Türk Tiyatrosu" başlığı altında ele alma eğilimindedirler. Oysa yine bu araştırmacıların kendilerinin de açıkça ya da kimi zaman alttan alta ortaya koyduğu gibi aslında 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu’nda çokkültürlü bir sanat ortamı söz konusuydu. Basit bir örnek verelim: Selim Nüzhet Gerçek 1941 yılında Perde ve Sahne dergisine yazdığı "İlk Türk Tiyatrosu ve İlk Türk Piyesi" başlıklı yazıda Türk Tiyatrosu olarak nitelendirdiği Güllü Agop’un Osmanlı Tiyatrosu’nda görev alan 44 oyuncudan sadece 8’inin Türk (daha doğrusu Müslüman) olduğunu belirtmektedir. Bu sekiz kişilik grubun genel tiyatro ortamı göz önüne alındığında normalden oldukça yüksek bir yüzdeye tekabül etmekte olduğunu da unutmayalım, çünkü Güllü Agop kadrosunda Müslüman oyuncu bulundurma konusunda özel bir çaba sarf etmekteydi. Bu türden çokkültürlü bir yapılanmayı sadece "Türk Tiyatrosu" başlığı altına sığdırmaya çalışmak onun çok büyük bir parçasını görmezden gelmemize neden olacaktır. Çalışmalara akademik bir disiplin kazandırdığını söylediğimiz Metin And bile bu konuda farklı bir tavır sergilememekte, hatta seleflerine oranla çok daha milliyetçi bir tutum takınmaktadır. "Osmanlı Tiyatrosu" adlı eserinin 1999 tarihli baskısına eklediği "Ermeniler ve Ermeni Sorunu" başlıklı ek onun konuya ilişkin yaklaşımlarını gayet net biçimde anlamamıza hizmet eder.

Elbette ki tarihçilik mesleği dahilindeki bu "yok saymacı", yok sayamadığı yerde  "asimilasyoncu" eğilimi sadece tiyatro alanıyla sınırlandırmak doğru olmayacaktır. Kökenleri Cumhuriyet öncesine dayanan milliyetçi tarih anlayışı, Türkiye’de yaşayan halkları "tekleştirerek" Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden beri devam eden bir Türk Ulusu yaratma projesine katkı sunma misyonuna her zaman sadık kalmıştır. Bu anlamda Türkiye’nin tarihi Türklerin tarihidir, Türkiye’de tiyatronun tarihi de ancak Türklerin Tiyatrosu’nun tarihi olarak incelenebilir. Metin And’ın "Osmanlı Tiyatrosu" adlı eserinde yer alan şu sözler ortaya koymak istediğimiz düşüncenin daha iyi anlaşılmasına hizmet edecektir:

"Gerek çağdaşları, gerekse günümüzdeki incelemeciler onu [Güllü Agop] yeterince önemsememişlerdir.Onun kişiliği ve yaşam öyküsü üzerine hiçbir Türkçe kaynak yoktur. Bütün ilgi onun Müslüman oluşu, adını Yakup’a çevirmesine yönelmiştir. Oysa Güllü Agop adını Yakup’a çevirip Müslüman oluşundan çok önce kendisini bir Türk gibi hissetmiş, davranmış, bütün ömrünü Türkiye tiyatrosunun gelişmesine, ulusal bir tiyatronun yaratılmasına adamıştır." (sf. 261)

Metin And  kendisinden önceki araştırmacıların Güllü Agop’a ilişkin akademik disiplinle ilgisi olmayan, ciddiyetsiz yaklaşımlarını eleştirirken aslında konuyla ilgili kendi yaklaşımının da ipuçlarını vermektedir: Türkiye tiyatrosuna hizmet etmek için Türk olmak gerekir. Güllü Agop Türk Tiyatrosu’nun kapsama alanına girer, çünkü o Türk gibi hissetmiş, öyle davranmıştır. Metin And’ın bir Ermeni’nin de Türkiye Tiyatrosu’na katkı yapabileceğini kabul etmekte zorlanmasının ve onu Türkleştirmeye çalışmasının nedenini anlamak için şu alıntıya bakabiliriz:

"Osmanlı Tiyatrosu başlıklı bu kitapta çok sayıda Ermeni adına rastlamak okur için şaşırtıcı olacaktır. Ülkemiz açısından, Ermenilerle ilgili bir konuda yazmanın çeşitli güçlükleri olduğu biliniyor. Bir yandan, kültür ve sanat geçmişimizde asla göz ardı  edilemeyecek katkılarıyla, ürettikleri büyük değerlerle andığımız bir toplum; diğer yandan devlet adamlarımızı öldürmeye varan terörist saldırıların menşeini ifade ederken kullandığımız bir ad: Ermeniler." (sf. 288)

Bu kendi içinde bile çelişen, deyim yerindeyse şizofrenik dilden, tarihsel olgulara tepeden belirlenmiş resmi kılıflar uydurarak değil, onu tüm zenginliğiyle anlamaya çalışarak kurtulabiliriz; daha somut konuşmak gerekirse çokkültürlü bir fenomeni tek-kültürlü bir bakış açısıyla inceleyerek değil, onu kültürel çoğulcu bir bakış açısıyla yeniden ele alarak.

2. "Osmanlı Tiyatrosu"nu daha iyi anlamamızı sağlayacak farklı dillerde yazılmış eserleri Türkçe’ye kazandırmak ve literatürün zenginleşmesine katkıda bulunmak.

Yazının sonuna eklediğimiz kaynakçada da görüleceği gibi tiyatro tarihçiliği alanı söz konusu olduğunda literatürün oldukça fakir olduğu göze çarpacaktır. Bu sorunu sadece yeni araştırma metinleri ortaya koyarak çözmek yeterli olmayacaktır. Farklı bakış açılarının, değişik yaklaşımların açığa çıkmasına hizmet etmek için farklı dillerde yazılmış konuyla ilgili eserlerin Türkçe literatüre kazandırılması önem taşımaktadır. Bununla birlikte Modern Osmanlı tiyatrosunun oluşumunu kültürel çoğulcu bir perspektifle ele almaya aday bir yaklaşım öncelikli olarak proje içerisinde yer alan tüm tarafların sözcüsü olmayı da başarabilmelidir. Gerek Refik Ahmet Sevengil gerekse çok daha yoğun biçimde Metin And, Ermenice kaynaklara referans yapmışlardır. Ama bu kaynaklar sözü edilen araştırmacıların tek boyutlu çerçevelerini zenginleştirmeye hizmet etmiştir.  Bu eserleri okuduğumuzda Ermenice kaynakların sesini duyamayız, bize daha çok, uygun bir süzgeçten geçirilmiş yankıları ulaşır. Bu tuzağa düşmek istemeyen bir yaklaşım belli başlı Ermenice kaynakları da literatüre kazandırmak için gerekli girişimlerde bulunmalıdır. Ermeni tiyatrocuların  Osmanlı sanat ortamı içerisindeki belirleyicilikleri ve siyasi nedenlerle bugüne kadar seslerinin bilinçli olarak bastırılmış olduğu gerçeği hesaba katılırsa, Ermenice kaynakların diğer dillerdeki kaynaklara oranla neden  daha fazla vurgu kazandığı daha iyi anlaşılacaktır. Elbette bu projenin Türkiye’de yaşayan Ermenilerin desteği olmadan yürütülmesi düşünülemez. Bu topraklarda yaşanmış çokkültürlü tarihin bilinmeyen ayrıntılarını ortaya çıkarmak için kültürel çoğulcu bir  çalışma ortamının oluşturulması alternatif bir açılım için büyük önem taşımaktadır.

3. Modern Osmanlı tiyatrosuna dönük alternatif bir yönelimin dikkat etmesi gereken diğer bir önemli mesele çalışmayı siyasi bir perspektiften ele almaktan kaçınmamasıdır.

Şu ana kadar yürütülen çalışmalarda, tiyatro alanındaki gelişmelerin, dönemin sosyo-politik ortamı ile ya hiç ya da  yeterince güçlü olarak bağlantılandırılmadan ele alınması söz konusu olmuştur. Basit bir örnek vermek gerekirse, ticari nedenlerle Türkçe oyunlar sahnelemeye başlayan Osmanlı Tiyatrosu gibi bir kumpanyanın Türkçe repertuvarının Yeni Osmanlılar olarak bilinen ve siyasi hedeflere sahip bir grup entelektüel tarafından belirlenmesi olgusunun, Yeni Osmanlılar hareketinin fikirlerini kamusal alana taşımak için tiyatroyu işlevselleştirme girişimlerinden bağımsız olarak ele alınması mümkün değildir. Ya da İkinci Meşrutiyet sonrasında Ermeni tiyatrocuların aşama aşama sanatsal ortamdan çekilmeye başlamasını devletin siyasi yaklaşımlarından bağımsız açıklamak neredeyse imkansızdır. Sevengil’in ya da Metin And’ın kitaplarında dönemin tarihsel koşularını özetleyen bölümler yer alsa bile bunların tiyatral analizleri derinleştirmekten ziyade bir tür arka plan bilgisi olarak tutulduklarını görürüz. Bu çok bilinçli bir tercihtir ve nedenlerini anlamak için Metin And’ın yukarıda bahsettiğimiz "Ermeniler ve Ermeni Sorunu" başlıklı yazısını okumak yeterli olacaktır. (Aynı şekilde BGST’nin web sitesinde daha önce yayınlanan "Metin And: Bir Aydın Üzerine Tezler" başlıklı yazıya da bakılabilir. http://www.bgst.org/tb/yazilar/160307ma.asp)

Meseleye bu açıdan yaklaşıldığında bir araştırma alanı olarak "Modern Osmanlı Tiyatrosu Tarihi"nin, hala el değmemiş bir biçimde araştırmacıların ilgisini beklediği sonucuna varabiliriz. Son dönemde çok güçlü olmasa da yukarıda ortaya koymaya çalıştığımız yaklaşımla yakınlık arz edecek bazı çalışmaların yapılmış olması da sevindiricidir. Bu tür çalışmalara örnek olarak aşağıdaki yazılara bakılabilir:

Çelik, Mete; "Siyasi Tiyatroda İttihat ve Terakki ve 1908 Devrimi" Tarih ve Toplum (25/145)
Türker, Orhan; "19. Yüzyılda İstanbul’da Yunan Tiyatroları"; Tarih ve Toplum (33/194)
Demirel, Fatmagül; "II. Abdülhamit Dönemi Tiyatrosunda Sansür"; Toplumsal Tarih (11/63)

KONUYLA İLGİLİ TEMEL TÜRKÇE KAYNAKLAR

a) Makaleler

Delilbaş, A. Suha: "Sahne Tarihimizde Abdürrezak Efendi"; Ulus (10 Şubat, 17 Şubat, 4 Mart, 11 Mart, 18 Mart 1944 tarihli sayılar)

Dürder, Baha: "Bir Tiyatro Mukavelesi", Türk Tiyatrosu (1 Ekim 1944); "Güllü Agop’un Repertuvarı", Varlık (1 Ekim 1959); "Gedikpaşa Tiyatrosu’nun İlk Belgesi, Türk Dili (Mayıs 1962)

Gerçek, Selim Nüzhet: "Türk Tiyatro Tarihine Bir Bakış", Türk Tiyatrosu (15 Kasım, 1 Aralık 1941tarihli sayılar); "Dolmabahçe Tiyatrosu" Perde ve Sahne (Haziran 1941); "İlk Türk Piyesi", Perde ve Sahne (Kasım 1941); "Üç Naum Tiyatrosu", Perde ve Sahne (Şubat 1942); "Sulye Canbazhanesi", Perde ve Sahne (Mart 1942); "İlk Türk Tiyatrosu ve ilk Türk Piyesi", Perde ve Sahne (Ekim 1942); "Gedikpaşa Osmanlı Tiyatrosu, İlk Piyesler, Ulus (5 Şubat 1944)

Hoyi, İbrahim: "Sahne Üstadları: Ahmet Fehim", Perde ve Sahne (Ağustos-Aralık 1942)

Özön, Mustafa Nihat: "1873 Yılına Kadar Tiyatro", Sanat Dünyası 4/80 (1959); "Şair Evlenmesi Piyesine Kadar Tiyatro", Sanat Dünyası 4/76-79 (1959)

Tuncay, Rauf: "Türkiye’de İlk Tiyatro Nasıl Kuruldu?" Belgelerle Türk Tarihi Dergisi (Ekim 1967); "Naum Tiyatrosu", Belgelerle Türk Tarihi Dergisi (Mart 1968); "Türk Tiyatro Tarihi Belgeleri", Belgelerle Türk Tarihi Dergisi (Mayıs 1968)

Zobu, Vasfi Rıza: "Memleketimizde Avrupai Tiyatroyu Kuran Adam-Güllü Agop Efendi"; Cumhuriyet (18-23 Aralık 1958 tarihli sayılar)

b) Kitaplar/Tarih-Araştırma

Ahmet Fehim Efendi:"Sahnede Elli Sene"; Mitos-Boyut Yayınları (2002)

Akı, Niyazi: "19. Yüzyıl Türk Tiyatrosu Tarihi", Ankara Üniversitesi Yayınları (1963)

And, Metin: "100 Soruda Türk Tiyatrosu Tarihi", Gerçek Yayınevi (1970); "Tanzimat ve İstibdat Dönemi’nde Türk Tiyatrosu" (1972); "Meşrutiyet Döneminde Türk Tiyatrosu" (1972); "Osmanlı Tiyatrosu" (1976)

Madatyan, Aşot:  "Sahnemizin Değerleri"; 2 cilt; İstanbul 1943-1944

Özön, Mustafa Nihat ve Dürder, Baha : "Türk Tiyatrosu Ansiklopedisi", Yükselen Matbaası (1967)

Sevengil; Refik Ahmet:"Yakın Çağlarda Türk Tiyatrosu", 2 cilt, Kanaat Kütüphanesi (1934); "Opera Sanatı ile İlk Temaslarımız", Milli Eğitim Basımevi (1959); "Tanzimat Tiyatrosu", Milli Eğitim Basımevi (1961); "Saray Tiyatrosu", Milli Eğitim Basımevi (1962); "Meşrutiyet Tiyatrosu", Milli Eğitim Basımevi (1968)

c) Kitap/Biyografiler

"Abdülhak Hamit": Akıncı, Gündüz, Türk Tarih Kurumu (1954); Bezirci, Asım, Oluş Yayınevi (1966), Dilmen, İbrahim Necmi, Kanaat Küt. (1932); Ertalyan, İsmail Hikmet; Kanaat Küt. (1932); Kısakürek, Necip Fazıl; Karaelmas Basımevi (1937); Tamural, Alişan Reşit; Tefeyyüz Ktb. (1938); Uraz, Murat; Semih Lütfi Ktb. (1940)

"Ahmet Mithat": Kudret, Cevdet; Türk Dil Kurumu (1968)

"Ahmet Vefik Paşa": Ertalyan, İsmail Hikmet; Kanaat Küt. (1932); Güray, Sevim; Ankara Üniversitesi Yayınları (1966); Uraz, Murat; Tefeyyüz Ktb. (1937)

"Namık Kemal": Çankaya, Sabahattin, Doğuş Matbaacılık (1965); Dizdaroğlu, Hikmet, Varlık (1957); Kısakürek, Necip Fazıl, R. Ulusoğlu Basımevi (1940); Kocatürk, Vasfi Mahir, Buluş Ktb. (1955); Kuntay, Mithat Cemal, 2 cilt, Milli Eğitim Basımevi (1944-1949)

"Recaizade M. Ekrem": Kurgan, Şükrü, İstanbul (1954); Şener, Sevda, AÜDTC Fakültesi Yayınları (1963); Tuncay, Murat, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları (2006)

"Şemsettin Sami": Levend, Agah Sırrı, Türk Dil Kurumu (1969); Tural, Şecaattin, Şule yayınları (1999); Turhan, Hikmet, Resimli Ay Matbaası (1934)

"Şinasi": Dizdaroğlu, Hikmet, Varlık (1954); Ertaylan, İsmail Hikmet, Kanaat Küt. (1932); Uraz, Murat, Tefeyüz Ktb. (1937)

d) Bibliyografyalar

 

Poyraz, Türkan ve Tuğrul, Nurnisa: "Tiyatro Bibliyografyası (1859-1928)"; Milli Eğitim Basımevi (1967)

Borcaklı, Ahmet ve Koçer, Gülten: "Türkiye Tiyatro Bibliyografyası"; Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Yayını 
(1972)

 
BİZİM TİYATRO
 
" Oyuncularımız var, yabancı rolleri yabancılar kadar başarılı oynayabiliyorlar. Rejisörlerimiz var, Avrupa’da gördükleri mizansenleri burada aynen uygulayıp alkış topluyorlar. Yazarlarımız var, yapıtlarını yabancı örneklere benzetebildikleri ölçüde iyi yazar sayılıyorlar.
 
Hepsi iyi hoş da, peki ama nerde Türk oynayışı, Türk sahneleyişi, Türk yazışı, Türk algılayışı? Bir kelime ile nerde Türk tiyatro üslubu? “Bizim Tiyatro” işte bunun peşinde gidecek. Bize özgü olanı araştırıp bulup önünüze sermeyi deneyecek.
 
Tiyatro, elbet insanlığın ortak malı. Tiyatro tarihi, her ulusa ortak ve zengin bir birikim sağlıyor. Ama her ulus da ona yüzyıllar boyu kendi özelliğinden katkılarda bulunmuş, bulunuyor. Tiyatro alanındaki yeni görünen yolların çoğu işte hep bu eski ve yeni yöresel katkılardan doğuyor.
 
Türk oyun tarzı, Türk oyun yazımı, Türk jesti, mimiği derken şovence bir duyguya kapıldığımız, aman sanılmasın. Biz derken de bencil bir kısıtlamadan yana, hiçbir zaman olmadığımız lütfen hatırlansın.
 
Amacımız, tekelci bir kendi içine büzülüş değil, tam tersi, dünyaya, evrene açılış. Ama kendi kişiliğimizle. Bu ortak birikime kendimize özgü bir şeyler katıp yararlı olarak. Türkiye anlamına gelen bizden, insanlık boyutundaki BİZ’e uzanmak istiyoruz.”
 
HALDUN TANER
İSTANBUL EFENDİSİ
 




																	
TARLA KUŞUYDU JULİET
 



																	
ALEMDAR (Tohum ve Toprak)
 




ALEMDAR
																	
 
Bugün 48 ziyaretçi (50 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol