Güllü Agop
(Kaynak: Hagop Baronyan - Ermeniceden çeviren: Mehmet Fatih Uslu / Mimesis- Yayınlanma Tarihi: 11/03/2010)
Bu metin Hagop Baronyan’ın Azkayın Çoçer (Milletin Kodamanları) adlı kitabından alınmıştır. Eser, Ermeni milletinin 35 önde geleninin mizahi portrelerinden oluşmaktadır. Kaynak alınan baskı Baronyan’ın toplu eserlerinin şu baskısı içindedir: Hagop Baronyan. Yerker. Erivan: Sovetakan Groğ Hratarakıçutyun, 1979: ss. 199-201.
Hagop Vartovyan, Vartovyan kumpanyasının oyuncu yönetmeni, 1830 Ağustos’unun 18’inde Beşiktaş’ta doğdu. Anasının karnından öyle artistvari fırladı ki, görseniz kulisten sahneye geliyor sanırdınız; öyle bir şiddetle dışarı hücum etti ki az kaldı ebenin burnu kırılacaktı. Orada bulunanlar ebenin gönlünü aldılar ve tam ücretini verecekleri sırada Vartovyan ortalarına atladı ve dedi ki: Nizamnameye göre paranın yarısını ayın 15’inde diğer yarısını ayın sonunda verin! 1846’da okula gönderdiler ki zihni gıda alsın fakat o bu tür gıdalara önem vermeyerek dikkatini sınıftaki çocukların hareketlerine ve tavırlarına verdi. Hiç ders dinlemezdi. Ders sırasında yanındaki arkadaşı cevapları ona yavaşça söylerdi ve böylece dersleri iyi öğrenmiş olurdu. Bu icadı onun için çok yararlı oldu, öyle ki bugün bile asla rolünü ezberlemez, söyleyeceğini suflörden kolaylıkla alır. Akşamları okuldan döner dönmez mahallenin küçüklerini toplar, odasının köşesine bir perde çekerek hayal oynatır, Karagöz’e aşık, Hacivat’a da asil baba rolünü verir ve kendisi perdenin arkasına geçip bunları canlandırırdı. 1848’de okuldan çıkınca, bazısına göre ressamlık bazısına göreyse sıvacılık öğrenmeye başladı. Lakin onun alanı bu değildi, ayrılıp oyunculuk sanatının peşinden gitti. Daha Arevelyan Tadron [Şark Tiyatrosu] açılmadan, birkaç arkadaşıyla beraber bir iki temsil verdi; sonra Arevelyan Tadron ’a girdi, çıktı, yeniden girdi, tekrar çıktı, bir daha girdi. Oyunculuk hayatını ve sanatını öyle çok sevdi ki bütün arkadaşlarını oyuncu olsunlar ve milletin zaaflarını tokatlasınlar diye zorluyordu. 1866’da Naum Tiyatrosu’nda Makbeth’i sahneledi ve tutkuların alevlendiği zamanda öyle düzgün adımlar attı ki yanında güzel bir kız olsa güzel bir sotişolurdu. 1870’de Serseri Yahudi’de Roden rolünü tam bir başarıyla canlandırdı. Daha başka rollere de çıktı fakat kandırma, sahtekârlık yapma rolleriyle şöhret oldu. Kendisinin de içinde bulunduğu tiyatro kumpanyası umutsuzluğa düşüp birkaç kez temsilleri durdurduğunda Vartovyan, ben tiyatroyu ve oyuncuları yaşatabilirim diyerek oyuncuları kendi yönetimi altında topladı ve (yeni) bir kumpanya kurdu. Doğrusunu söylemek gerekirse, Vartovyan’ın yorulmaz ve sıkıntılara aldırmaz çabası sayesinde bugün milletin bir tiyatrosu vardır. Kumpanyayı kurar kurmaz çevirmenler tuttu ve yabancı oyunlarla milletin zaaflarını tokatlamaya başladı. Malum, ademoğlu yabancı birinin kafasına indirilen tokatı çocuk dövmek kabilinden sayar. Bu (çeviri) durumu bugüne kadar değişmemiştir ve onun meşguliyetleri sebebiylebundan sonra da değişmeye zaman bulamayacaktır. Tiyatroya devam etme arzusuyla fil kadar büyük hatalar ona sinek gibi görünürler. Biri ona tiyatronun kusurlarını göstersin, bunları düzeltmek için kendini yormaz ve sanki gizlice şöyle der: Şu aşırılıkları talep etmeyin tiyatrodan, işte o zaman tiyatro da ayağa kalkar! Vartovyan, tiyatronun iç nizamnamesine göre oyunculara küçük büyük nakdi cezalar keserek gelirle gideri dengeler. Belli bir vakitten çeyrek saat sonra gelen oyuncudan da para cezası alır, çeyrek saat önce gelenden de. Rol kestiği sırada öksüren oyuncunun maaşından bile biraz keser. Oyuncuların idaresinde çok yürek eritmiştir, hâlâ da aynı şekilde yiyip bitirmeye devam eder; öyle ki yanına gittiğiniz gibi saçlarını yolarak ağlar, ben bittim, yaşayamam, fakat tiyatroyu yaşatmak için dişlerimi sıkıyorum, der. Fazlasıyla şüphecidir, iki kişiyi muhabbet halinde görsün, tanımadığı insanlar olsalar da belini eğip ellerini ovuşturarak yanlarına gider ve “Kardeşlerim, tiyatro benim değildir, milletindir, niye onu yok etmeye çalışıyorsunuz?” der. Bununla beraber bir yerde bugün şanına layık bir hayat sürer; yürümez, her zaman arabayla gelir gider. Öyle ki evine gitseniz az biraz yan odaya geçelim deseniz, araba ısmarlayın der. Rivayet edilir ki yakın zamanlarda arabasına oturmuş halde Hayg oynayacakmış. Alicenaplığı sever fakat kullanmaz çünkü dokunur; nasıl bazı insanlar rakı sever ama dokunur diye içemez, aynı şekilde. Tiyatrosunda bugün yüze yakın aile barınır. (Muhtemeldir ki patriark tiyatroyu ayrı bir mahalle kabul ederek mahalle heyeti seçilmesi için talimat göndersin.) Bu ailelerin hayır dualarını alır, başkalarından aldığı bedduaların karşısına yazarak nihai mahkemeye sunulacak hesapları da şimdiden dengeler.
Vartovyan Efendi uzun boylu, orta yapılı, sarı renkli, uzun yüzlü, kısa sakallı ve küçük beyinli bir adamdır. Yüzünde kötülük görülmez, lakin iyilik de bulunmaz. Nihayetinde insandır, duruma göre iyi ya da kötü olur. Allah kötü durumlardan sakınsın.
Vartovyan Efendi her şeyden kendine kazanç sağlamak ister. Eğer ona “günaydın” derseniz, bu çok güzel bir konu, bundan bir komedi çıkaralım da, oynayalım, der.
 
-------------------------------------------------------------------------------------
 
Vartovyan’a, namı diğer Güllü Agop’a Osmanlı devletince 1870 yılında verilen tiyatro tekelinin nizamnamesi kastediliyor (çn.).
Ermeni tarihinin efsanevi kahramanlarından biri.
 
 
BİZİM TİYATRO
 
" Oyuncularımız var, yabancı rolleri yabancılar kadar başarılı oynayabiliyorlar. Rejisörlerimiz var, Avrupa’da gördükleri mizansenleri burada aynen uygulayıp alkış topluyorlar. Yazarlarımız var, yapıtlarını yabancı örneklere benzetebildikleri ölçüde iyi yazar sayılıyorlar.
 
Hepsi iyi hoş da, peki ama nerde Türk oynayışı, Türk sahneleyişi, Türk yazışı, Türk algılayışı? Bir kelime ile nerde Türk tiyatro üslubu? “Bizim Tiyatro” işte bunun peşinde gidecek. Bize özgü olanı araştırıp bulup önünüze sermeyi deneyecek.
 
Tiyatro, elbet insanlığın ortak malı. Tiyatro tarihi, her ulusa ortak ve zengin bir birikim sağlıyor. Ama her ulus da ona yüzyıllar boyu kendi özelliğinden katkılarda bulunmuş, bulunuyor. Tiyatro alanındaki yeni görünen yolların çoğu işte hep bu eski ve yeni yöresel katkılardan doğuyor.
 
Türk oyun tarzı, Türk oyun yazımı, Türk jesti, mimiği derken şovence bir duyguya kapıldığımız, aman sanılmasın. Biz derken de bencil bir kısıtlamadan yana, hiçbir zaman olmadığımız lütfen hatırlansın.
 
Amacımız, tekelci bir kendi içine büzülüş değil, tam tersi, dünyaya, evrene açılış. Ama kendi kişiliğimizle. Bu ortak birikime kendimize özgü bir şeyler katıp yararlı olarak. Türkiye anlamına gelen bizden, insanlık boyutundaki BİZ’e uzanmak istiyoruz.”
 
HALDUN TANER
İSTANBUL EFENDİSİ
 




																	
TARLA KUŞUYDU JULİET
 



																	
ALEMDAR (Tohum ve Toprak)
 




ALEMDAR
																	
 
Bugün 39 ziyaretçi (41 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol